Çatak :1990 sayımına göre toplam nüfûsu 21.755 olup, 4270’i ilçe merkezinde, 17.485’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı, 19, Narlı bucağına bağlı 8 köyü vardır. Yüzölçümü 1826 km2 olup, nüfus yoğunluğu 12’dir. İlçe toprakları dağlıktır. Dağların yükseklikleri genelde 3000 metrenin üzerindedir. Bu dağlar arasında kuzey-güney istikâmetinde akan Çatak Deresi, birçok kollarla beslenir. İlçenin tek düzlüğü Çatak Deresi boyunca doğuya doğru genişleyen küçük bir bölgedir. Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. En çok koyun beslenir. Hayvancılıkla uğraşanlar yazın gür çayırlarla kaplı yaylalara çıkarlar. Yaylalarda kurulan mandıralarda Van’ın ünlü otlu peyniri sâdece bu ilçede îmâl edilir. Hayvancılığa bağlı olarak deri ve yapağı üretimiyle dokumacılık gelişmiştir. Tarım sâdece Çatak Deresi Vâdisinde yapılır. Başlıca tarım ürünleri tahıldır. Meyvecilik gelişmiş olup, armut ve ceviz üretimi önemlidir. İlçe merkezi Çatak ve Norduz derelerinin birleştiği dar bir vâdide kurulmuştur. Köy görünümünde küçük bir yerleşim merkezidir. İl merkezine 82 km mesâfededir. İlçe belediyesi 1937’de kurulmuştur.
ERCİŞ
Erciş :1990 sayımına göre toplam nüfûsu 99.754 olup, 40.481’i ilçe merkezinde, 59.273’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 35, Deliçay bucağına bağlı 14 ve Kocapınar bucağına bağlı 30 köyü vardır. Yüzölçümü 2115 km2 olup, nüfus yoğunluğu 47’dir. İlçe topraklarının kuzeyi ve doğusunda yüksekliği 3000 metreyi aşan dağlar yer alır. Güneyindeyse gölle aynı yüksekliğe sâhip geniş bir ova vardır. Dağlardan doğan akarsuların göle döküldüğü kesimde yer alan alüvyonlu ova üç taraftan dağlarla çevrili olduğundan tarıma elverişli bir iklime sâhiptir. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, şekerpancarı ve patatestir. Meyvecilik gelişmiş olup, elma, armut, kayısı ve üzüm yetiştirilir. Sebzecilik gelişmiştir. Dağ köylerinde hayvancılık yapılır. En çok koyun beslenir. Sığır besiciliği ve deri üretimi ekonomide önemli yer tutar. İlçe topraklarında perlit, ponza taşı ve linyit yatakları vardır. İlçe merkezi Van Gölünden 5 km içeride Sulu Ova denilen düzlükte kurulmuştur. İl merkezinden sonra en büyük yerleşim merkezidir. Ağrı-Van karayolu üzerinde yer alan Erciş, il merkezine 96 km mesâfededir. Denizden yüksekliği 1750 metredir. Van’ın en yeşil ve büyük ilçesidir.
EDREMİT
Edremit: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 13.989 olup, 3853’ü ilçe merkezinde, 10.136’sı köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 10 köyü vardır. İlçe toprakları genelde dağlıktır. Gölün kıyısında ise düzlükler olup, doğu kesimlerde Erek Dağı yer alır. Yerleşim merkezleri gölün kıyısındaki düzlükte toplanmıştır. Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Ovalık kesimde tarım yapılır. Burada tahıl, sebze ve meyve yetiştirilir. İlçede en çok küçükbaş hayvan beslenir.İlçe merkezi Van Gölü kıyısında Bitlis-Van karayolu üzerinde kurulmuştur. Merkez ilçeye bağlı bucak merkeziyken 1990’da ilçe oldu. Eski ismi Gümüşdere’dir. Tabiî güzelliği çok meşhurdur.
GEVAŞ
Gevaş :1990 sayımına göre toplam nüfûsu 32.119 olup, 9994’ü ilçe merkezinde, 22.125’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 34 köyü vardır. İlçe topraklarının büyük bir kesimi dağlıktır. Kuzey bölgesinde Bitlis Dağlarının bir bölümü yer alır. Bu dağlar kışın ulaşıma imkân vermez. İlçenin en önemli akarsuyu Van Gölüne dökülen Hoşap Suyudur. Van Gölü kıyısında düzlükler vardır. Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. En çok koyun beslenir. İlçede aşiret düzeni hâkim olduğundan yazın bunlar sürülerini yaylalara çıkarırlar. Canlı hayvan ticâ reti yaygın olduğu için hayvânî ürünler azdır. Süt, peynir, yapağı ve deri en önemli hayvânî ürünlerdir. Bölgenin otlu peyniri meşhurdur. Göl kıyısındaki düzlüklerde tarım yapılır. En fazla elde edilen tarım ürünü şekerpancarıdır. Ayrıca az miktarda buğday, arpa, patates, ceviz, elma elde edilir. İlçede arıcılık gelişmiştir. İlçe merkezi Çadır Dağının kuzey eteklerinde, göl kıyısının 3 km güneyinde kurulmuştur. Muş-Bitlis-Van karayolu ilçenin 2 km yakınından geçer. İl merkezine 39 km mesâfededir. İlçe belediyesi 1923’te kurulmuştur. Bitlis’in Ahlat ilçesinden sonra bölgenin en önemli Selçuklu Mezarlığı bu ilçededir.
GÜRPINAR
Gürpınar:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 42.947 olup, 3994’ü ilçe merkezinde, 38.953’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 9, Güzelsu bucağına bağlı 27, Kırkgeçit bucağına bağlı 17, Yalınca bucağına bağlı 11 köyü vardır. Yüzölçümü 4063 km2 olup, Nüfus yoğunluğu 11’dir. Yüzölçümü bakımından ilin en büyük ilçesidir.İlçe topraklarının doğusunda Koçlular, güneyinde Hakkari batısında, Kavuşşahap Dağlarının uzantısında yüksek yaylalar yer alır. Hoşap Suyu boyunda Hoşap ve Havasar Ovaları vardır. Yarısı ilçe topraklarında kalan Keşiş Gölü, Erek Dağından kaynaklanan küçük bir akarsu vâdisinin sulama için kapatılmasıyla meydana gelmiş sunî bir göldür.Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Mer’a hayvancılığı yapılan ilçede en çok koyun ve kıl keçisi beslenir. Süt, peynir, tereyağı, et, yapağı ve deri önemli hayvânî ürünlerdir. İlçenin kuzeyindeki düzlüklerde tarım yapılır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, yem bitkileri, patates, soğan, fasulye, ceviz ve elmadır.İlçe merkezi Hoşap Suyu kenarında kurulmuştur. Denizden yüksekliği 1740 metredir. Van-Hakkari karayolu ilçenin 3 km kuzeyinden geçer. İl merkezine 21 km mesâfededir. İlçe merkezi 1936’da bugün Kırkgeçit bucağının olduğu yerde kurulmuştu. 1954’te bugünkü yerine nakledilmiştir. İlçe belediyesi 1954’te kurulmuştur.
MURADİYE
Murâdiye:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 40.040 olup, 11.167’si ilçe merkezinde, 28.873’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 36 köyü vardır. İlçe toprakları genelde dağlıktır. Kuzey ve doğu bölgelere gidildikçe yükseklik artar. Dağlardan kaynaklanan suları Bendimahi Çayı toplar. Bu çayın göle döküldüğü bölgede Muradiye Ovası yer alır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Muradiye Ovasında tarım yapılır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday ve arpadır. Dağlık bölgelerdeki yaylalarda çok sayıda koyun ve kıl keçisi beslenir. Yaylalarda yazın kurulan mandıralarda tereyağ ve bölgeye âit otlu peynir üretilir. İlçe merkezi Bendimahi Çayının doğusunda bir vâdinin yamacında kurulmuştur. Doğubeyazıt-Van karayolu ilçe merkezinden geçer. İl merkezine 78 km mesâfededir. Denizden yüksekliği 1735 metredir. Eski ismi Bargiri’dir. İlçe belediyesi 1935’te kurulmuştur.
ÖZALP
Özalp :1990 sayımına göre toplam nüfûsu 46.453 olup, 4920’si ilçede merkezinde, 41.533’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 28, Doruntay bucağına bağlı 24 köyü vardır.İlçe toprakları genelde dağlıktır. Dağları Karasu’nun kolları olan Memedik Suyu ve Yeniçay Deresinin açtığı vâdilerle parçalanmıştır. Bu vâdilerde küçüklü büyüklü düzlükler meydana gelmiştir. Dağ eteklerinde hayvancılık bakımından önemli çayırlarla kaplı sulak yaylalar vardır. Ekonomisi hayvancılık ve tarıma dayalıdır. Yaylacılık yöntemiyle çok sayıda koyun yetiştirilir. Küçük düzlüklerde tarım yapılır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa ve patatestir. İlçe merkezi Memedik Çayı Vâdisinde kurulmuştur. Eski ismi Mahmudi’dir. Van’ı İran’a bağlayan kara ve demiryolu ilçe merkezinden geçer. İl merkezine 61 km mesâfededir. Gelişmemiş ve küçük olan ilçenin belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur.
OTLU PEYNİR
Market raflarında yerini almaya başlayan Van’ın otlu peynirinin lezzetinin sırrı dağlardan toplanan 25 bitkide gizli. Özellikle yöresel sirimo, sirik, mendo ve hellız isimleri verilen bitkiler, köylüler tarafından Van’ın yüksek kesimlerinden toplanıyor.
Van’a özgü otlu peynir, sadece o yörede tüketilen yiyeceklerden biriydi. Meraklıları Van’dan gelenlere sipariş eder veya otlu peynir özlemini memleketine gidinceye kadar unutmaya çalışırdı. Şimdi büyük marketlerin rafları arasında otlu peynir de yerini alıyor. Peki bu peynirin nasıl yapıldığını merak ediyor musunuz? Van’ın Otlu peynirinin lezzetinin sırrı dağlardan toplanan 25 çeşit bitkide gizli. Özellikle yöresel sirimo, sirik, mendo ve hellız isimleri verilen bitkiler, köylüler tarafından Van’ın yüksek kesimlerinden toplanıyor. Yörede peynire katılan bu ot çeşitleri şifalı bitkiler olarak biliniyor.
Vanlıların otlu peyniri hak ettiği değeri yeni yeni görmeye başladı. Birçok yörede otlu peynir çeşidi olduğunu anlatan peynir üreticileri, Van’ın otlu peynirine olan ilgiden dolayı taklitlerinin yapıldığını belirtiyor. Otlu peynire yöresel olarak sirik, sirimo, mendo ve hellız adı verilen otlar katılıyor. Bu otlar peynire aroma kazandırıyor, besin değerini artırıyor, peynirin uzun süre saklanabilmesini sağlıyor, sindirimi kolaylaştırıyor ve insan sağlığına zararlı mikroorganizmaları frenliyor. İlkbaharda sütün ve otun bol olduğu dönemlerde üretilen peynire katılan sirimonun (yabani sarmısak otu) peynire ayrı bir lezzet katıyor. Peynir, en lezzetli halini mayalanma aşamasında kazanıyor ve mayalanma işleminden ancak 2-3 ay sonra yeme kıvamına geliyor.
Van’daki Peynirciler Çarşısı, burada yer alan esnafla köylü tüketiciyi buluşturuyor. Her yıl tonlarca peynirin satıldığı Peynirciler Çarşısı’nda, bu yıl geçen yıllara oranla işlerin daha durgun olduğu gözleniyor. Peynircilikle uğraşan Mehmet Emin Nar, otlu peynirde kullanılan otların şifa kaynağı olduğunu ifade ediyor. Gevaş ve Görentaş civarındaki köylerin peynirlerinin kalitesinin daha yüksek olduğunu vurgulayan Nar, bu yörede yapılan otlu peynirde sadece koyun sütünün kullanıldığını belirtiyor. Nar, büyükşehirlerde marketlerde satılan peynirin Van’ın otlu peyniri olmadığını iddia ederek, “Van’ın otlu peynirinin ününden dolayı birçok kişi normal peynire dereotu gibi değişik ot çeşitlerini katarak, marketlerde Van’ın otlu peyniri diye satıyor. Otlu peynirin tadını alan birisi sahtesini rahatlıkla tespit edebilir.” diyor.
Van kahvaltı sofrasının baştacı olan otlu peynir, üç öğün sofralarda eksik olmuyor. Van’dan götürülen kıymetli hediyelerin başında ise yine otlu peynir yer alıyor. Vanlılar, Kars’ın kaşar peynirinin tüketimi ve tanıtımı, yapılan festivallerlerle artılırılırken, Van otlu peynirinin tanıtımının yapılıp tüketimini artırmak için şimdiye kadar bir adım atılmadığını hatırlatıyor. Peynirci esnaf bu konuda el birliği yapıp tanıtım yapmak gerektiğini dile getiriyor; ancak bunu nasıl yapacakları konusunda fikir sahibi değiller.
KELEDOŞ
Van’ın en meşhur yemeklerinden biri olan Keledoş, döğülmüş buğdayla yapılır. Baharat ağırlıklı ister acılı ister acısız yenilen buz gibi ayranın yanında muhteşem yemek olan keledoş Van halkının vazgeçilmez yemeklerindendir.
MALZEMELER:
1. Kavurma eti
2. Yarım su bardağı nohut
3. 1 su bardağı den(Döğme)
4. yarım su bardağı yeşil mercimek
5. İki avuç ak pancar
6. 3 yemek kaşığı tere yağı
7. 2 su bardağı kurut
YAPILIŞI:
Nohut ve döğme bir tencerede haşlanmaya bırakılır. Pişmesine yakın yeşil mercimek konur, hepsi piştikten sonra içine akpancar ve kavurma eti konur. 10-15 dakika kaynatılır. Malzeme iyice pişer, ezilmiş kurut kaynayan tencereye dökülür muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Ocaktan indirilir, üzerine tereyağı konulur bu yağ yemeğin sıcağı ile erir daha sonra servis yapılır.
VAN BALIĞI/ İNCİ KEFALİ
Ülkemizin doğusuna uçakla ya da kara vasıtalarıyla yolculuk yapanlar bir süre boş topraklardan ve yalçın dağlardan geçtikten sonra, birden göz alıcı maviyle bezenmiş bir manzarayla karşılaşırlar. Vanlı yazar Yaşar Kemal’in ifadesiyle, “bu öyle bir mavidir ki, Van Gölü’ndeki mavi renk hiçbir gölde ve denizde bulunmamaktadır.” Bu mavilik yer yer bir turkuaza döner. Tatlı su ile karıştığı yerlerde ise süt beyazına dönüşür. İşte bu, Van Gölünün ta kendisidir. Van Gölü ulusal ve uluslararası medyada defalarca canavarıyla ve sularının yükselmesiyle gündeme gelmesine rağmen, her nedense burada yaşayan Van Balığı yani İnci Kefali çok az gündeme gelmektedir. Bazı eski kitaplarda Van Gölü’nde değil de, sadece akarsuların göle döküldükleri yerlerde yaşayan bir balık türü olarak bahsedilen İnci Kefali, dünyada sadece bu havzada bulunan endemik bir türdür. Orijinal yaşam alanı tatlı sular olan bu balığın, Van gölünün oluşmasıyla bu göle sonradan alıştığı tahmin edilmektedir. Ancak gölde üreyemediği için, Nisan’dan başlayarak Temmuz’a kadar sürüler halinde doğdukları akarsulara göç eder. Yumurtasını bıraktıktan sonra tekrar göle geri döner. Türkiye’nin tüm iç sularından avcılık yoluyla elde edilen toplam 43 bin ton balığın 15 bin tonunu tek başına oluşturan İnci Kefali, göl çevresinde yaklaşık 15 bin insanın geçim kaynağını oluşturur. İnci Kefali, ülkemizin en büyük gölü olan Van Gölü’nde ve yakınındaki Erçek Gölü’nde yaşamaya alışan tek balık türüdür. Erçek Gölüne sonradan insan eliyle aşılanmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Bu göller; yüksek derecede alkali, yani sodalı ve tuzlu olup, halen İnci Kefali dışındaki balıklar için uygun olmayan bir ortam durumundadır.
Van Balığını tanıyalım
Van Balığı’nın vücudu uzun ve biraz yuvarlak olup, pulları oldukça küçük ve parlak, gözler oldukça iridir. Ağız orta büyüklükte ve öne doğru çıkıktır. Bıyığı yoktur; karın ve anal yüzgeçler arasında pulsuz bir karina vardır. Pullar üzerinde gri renkli noktalar olduğundan parlak görünümlü değildir. Renk gümüşi yeşilimsidir. Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında üremek için akarsulara göç eden ergin Van Balıkları, ortalama 15, maksimum 24 cm boyunda olup, 8-10 yıl yaşayabilmektedir. Ağırlıkları ise, ortalama 70-80 g kadardır. Erçek Gölünde rekor bir şekilde 350 g’lık Van Balığı yakalanmıştır. İnci Kefali genelde planktonla beslenir. Yaz aylarında Tricoptera, Coleoptera, Diptera larvaları, Copepoda ve karasal böceklerle ve bunların larvaları ile beslenir. Bu dönemde bitkisel kökenli olarak Diatome ve diğer algleri de tüketirler. Kış aylarında ise besininin çoğunluğunu Copepoda ve Diatome oluşturur. Volkanik bir yapıya sahip olmanın yanı sıra, dışa kapalı olan Van Gölü havzasında beslenmesi göz önüne alınarak, Van Balığı üzerinde yapılan bir çalışmada, insan sağlığı açısından tehlike oluşturan arsenik bakımından Van Balığı incelenmiş ve belirlenen miktarın insanlar için tehlike oluşturacak boyutta olmadığı sonucu alınmıştır. Bu da, Van Gölü’nün birçok yerinde kirlenmenin henüz tehlikeli boyutlara ulaşmadığı anlamına gelmektedir.
Aslında İnci Kefali göçücü bir balık türüdür. Van Gölü tuzlu ve sodalı olduğundan burada üreyemeyen Inci Kefali, üremek için her yıl akarsulara akın eder. Üreme sonrasında tekrar göle geri döner. Nisan ayından itibaren göç yollarına düşen İnci Kefali, yumurtasını akarsularda sert zeminlere, taşlara yapıştırarak bıraktıktan sonra Haziran sonlarına doğru Van Gölü’ne dönerek göç macerasını tamamlar. Gölün açıklarından tatlı su ağızlarına akın eden ve burada ilerleyerek yumurtalarını bırakıp, geri dönen balıkların serüveni ilginç ve birbirinden güzel görüntülere sahne olur. Erciş ilçesi’ndeki Deliçay’a veya Muradiye Çayı kenarına giden vatandaşlar, çoğu zaman suda adeta uçarak ve havada dans ederek ilerleyen balıkların bu göç yolculuğuna tanıklık etme fırsatını yakalayabilirler. Agro-turizm olarak değerlendirilebilecek bu harika olaydan, şimdiye kadar turizm adına yararlanmak şöyle dursun, binbir zahmetle üremeye gelen balıklar tuzak kurularak avlanmışlardır. Bunu anlamak mümkün değildir. Adeta balıklara bilinçsizce yapılmış bir soykırım gibidir.
Yanlış avlanma
İnci Kefali iki farklı sezonda avlanmaktadır. Balıklar, Van Gölü’nün sodalı-tuzlu sularından tatlı su özelliğindeki akarsulara hemen giriş yaptığı sırada, biyolojisi gereği osmotik ayarlamanın gerçekleşmesi için akarsuların göle döküldüğü mansap kısımlarında bir süre beklemektedirler. Bu bekleme esnasında mansaplarda büyük sürüler oluşturmaktadırlar. Üremeye hazırlanan balıklar burada avlanmaktadır. Birinci avlanma şekli budur ve son derece yanlıştır. İkincisi ise, yumurtlama döneminde gölden akarsulara doğru göç ederken bin bir zahmetle akıntıya ters olarak küçük şelaleleri atlarken avlanmaktadır ki bu da çok yanlıştır. Birkaç yıl öncesine kadar belki de yüzlerce yıldır avcılığın büyük bir bölümü üreme göçü esnasında gerçekleştirilmekteydi. 1996 yılında yapılan bir çalışmaya göre toplam avcılığın yüzde 90’ının yumurtlama döneminde olduğu ortaya çıkmıştır. İnsanlarımız ne yazık ki bu nimeti sonuna kadar sömürmüş altın yumurtlayan bir tavuğun kesilmesi misali, adeta nesli tükenircesine avlamıştır.
Yukarıda işaret edildiği gibi balık, üreme döneminde akarsu kenarlarına çekildiği için avlanması da son derece basit hale gelmektedir. Bu olay, Van Balığına büyük bir darbe vurmaktadır. Van Gölü balıkçılığında daha çok verim elde etmek için üreme dönemi olan Nisan ve Temmuz aylarında kaçak avlanmanın önüne geçmek için kalıcı çözümlerde bulunulması gerekmektedir. Zira mevcut avcılığın yüzde 90’ı üreme göçü esnasında kaçak olarak yapılmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalar bu avcılık şeklinin popülasyonu ciddi şekilde tehdit ettiğini ortaya çıkarmıştır. Bundan ötürü yanlış avcılık son yıllarda ciddi bir şekilde önlenmeye ve ciddi tedbirler alınmaya başlanmıştır. Bu kapsamda dere ağızlarında jandarma timleri, geçici karakollar oluşturarak devriye görevi yapmaktadırlar. Ne yazık ki, geçmiş yıllara göre çok fazla denetim olmasına rağmen, halen bu kaçak avcılığın tam olarak önüne geçilememiştir. Özellikle şehir merkezlerinde belediye ve emniyet güçleri biraz daha tedbir almalıdırlar. Avlanma yasağı olmasına rağmen 1998 yılında Erciş’te bir gecede kaymakamlığın resmi kayıtlarına göre 293 ton balığın kaçak yollarla avlandığı bildirilmiştir. Alınan önlemlerle bunun tamamen önlemediği ve bu rakamın bir gecede ancak 15-20 ton’a indirilebildiği söylenmektedir. Son yıllarda uygulanan av yasağı sonucunda bu balığın göçü izlenebilir hale gelmiştir. Dünyanın hiçbir yerinde balık göçü bu yoğunlukta gözlenmediğinden, orijinal olan İnci Kefali göçünün ülke turizmine kazandırılması gerekmektedir. Öncelikle yöre halkının göç konusunda bilgi sahibi olması ve göçü izlemesi gerekmekte ve daha iyi bir tanıtımla yabancı ziyaretçilerin buraya gelmesi sağlanmalıdır. Balığın göçü sırasında yoğunlukla avlanmasına rağmen, İnci Kefali göçünün, Van’da yaşayanların yüzde 40 gibi önemli bir kesimi tarafından bilinmemesi, bilgisizliğin boyutlarını göstermektedir. İnci Kefali Balığı’nın üreme zamanında avlanmasının kısmen de önlenmesi sayesinde, hem boyunda bir büyüme hem de sayısında bir artma gerçekleşmiştir. Balığın boyu 1996 yılında ortalama olarak 16,5 cm iken şu anda 18 cm’yi geçmiş durumdadır. 16-17 adet balık eskiden 1 kg gelirken, şimdi 10-12 tanesi 1 kg gelmektedir. Önümüzdeki yıllarda da tedbirler devam ederse bu artışların daha fazla olacağı söylenebilir. Burada ekolojik bir dengeden de söz etmek gerekmektedir: Gölde balıklar için besin maddesi belli miktardadır. Bu yüzden eğer balık stoğu aşırı artarsa, bu sefer de balıkların boylarında küçülme olacaktır. Bunu için uzmanlar yılda 9600 ton balık avlanmasının dengeyi koruyacağı görüşündedirler.