01.03.2007, milliyet gazetesi
Van’da hayatın ritmi farklı
Urartuların eski başkenti Van’dayım. İçimden “Edremit Van’a bakar, içinden Şamran akar” türküsü geçiyor. Kalesini, gölünü, kahvaltı salonlarını turluyorum. Yürüyorum, yürüyorum; bitiremiyorum…
fturkmenoglu@milliyet.com.tr
Sadece gezdikçe öğreniyor insan. Edremit, Van’ın sayfiyesiymiş. Urartuların neredeyse 3 bin yıl önce yaptıkları su kanalının adı da Şamran’mış…
“Edremit Van’a bakar içinden Şamran akar, öyle bir yar sevdim ki her gören ona bakar” türküsünün ne anlama geldiğini anlamak için Van’a gitmek lazımmış.
4 bin yıl önce Semiramis tarafından kurulmuş
Rivayete göre şehir, günümüzden 4 bin yıl kadar önce, Asur Kraliçesi Semiramis tarafından kurulmuş. Urartulara başkent olmuş. önce Araplar, Bizanslılar ve Persler tarafından yönetilmiş. Daha sonra da Selçuklular ve Osmanlılar tarafından.
Rusların 1915 yılında eski şehri işgal etmesiyle Van’ın rengi değişmiş. İşgal iki yıl sürmüş. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla da eski şehrin 4 kilometre doğusunda yeni bir Van kurulmuş.
Bugün şehir ve göl arasındaki yol, bir zamanların meşhur İpek Yolu. Artık neredeyse bir otoban…
Şehir büyümüş. Göç almış; büyümüş, ilerlemiş, gerilemiş…
Tatvan’dan gemiyle yaklaştığımda gördüğüm manzaraya şaşırdım kaldım. Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin şehre kattığı canlılığa inanamadım.
“Kaçak çay bulunur” tabelalı kahvaltı salonları
Beş Yol’da yürüdüm. Önümde bir adam, elinde telefon, ilerliyor. Biraz zaman sonra ister istemez konuşmalarına kulak kabarttım.
– Bak güzelim, hayal kur, onda bir şey yok. Sadece hayal kurarken yapacağın işleri de ihmal etme. Sen bir güzel derslerini çalış da, yine hayallerini kur!
Böylesine ağır ve yapıcı bir terapi cümlesiyle tersim döndü. Bu şehirde, yerel şiveli ve giysili bir adamdan beklemiyordum…
Günün geri kalanında ve ertesi gün hep aynı mutluluğu duydum. Oh be, hayal kurmak ne güzelmiş meğer! Akdamar Adası’nı, müzeyi, kaleyi, kedileri, gümüşçüleri “lay lay lom” dolaştım. “Boş ver be” deyip korkusuzca yedim, “yürünmez” dedikleri her yere yürüyerek gittim. Çavuştepe’nin arkeologlara taş çıkartan bekçisi Mehmet Kuşman’ı ağzım açık dinledim. Eski camileri, hayatımda ilk kez görüyormuşçasına bir coşkuyla gezdim.
Van’da hayatın ritmi farklı. “Kaçak çay bulunur” tabelaları ile süslü kahvaltı salonları ve kahveler, enfes ballar ve peynirlerle birlikte havada bir dinginlik var sanki. Bir bilgelik, bir her şeyi olduğu gibi kabullenirlik vardı havada.
Ya da bana öyle geldi…
Ne yapılır?
Müzeyi görmeyi ihmal etmeyin. Biraz vakit ayırıp gezmek çok akıllıca olur. Yolculuk MÖ 9000’de başlıyor. Başınız dönebilir…
Kaleyi mutlaka gezin. İlk surları MÖ 840’ta inşa edilmiş.
Van Gölü ülkemizin en büyük gölü. 3 bin 700 kilometrekarelik bir alana yayılmış. Bana çok romantik geldi.
Çavuştepe’de Urartuların sarayını görün.
1662’den kalma Kaya Çelebi Camii’ni ziyaret etmenizi öneririm.
Hüsrev Paşa Külliyesi 1567’de yapılmış. Onarılmış haline ağzım açık kaldı.
Muradiye Şelalesi ve Akdamar Adası’nı mutlaka ziyaret edin. Acıklı “Ah Tamara” hikayesini anlatmayacağım, malum yerim dar. Ama mutlaka orada öğrenin, geziye romantizm katması açısından önemli bir efekt.
Şehre 55 kilometre mesafedeki Hoşap ya da Güzelsu Kalesi 1600’lü yıllarda yapılmış. Uzaktan bir ejderhayı andırıyor. Kesinlikle gitmeye değer. Çok masalsı, çok “1001 Gece”!
Sütçü Feyzi Erol Kardeşler’de kahvaltı edip Balcı Behçet’ten de bal alabilirsiniz. Bir de otlu peynir olayı var; ihmale gelmez!
Göl kenarında inci kefali yemeden olmaz.
Gümüş işçiliği çok ilgi çekici. Özellikle Atasoy Gümüş’e bir göz atmakta fayda var